Düzce’nin güneyindeki Elmacık Dağları ve eteklerindeki Eftani Gölü bitki çeşitliliği açısından nadir rastlanacak zenginlikte. Çevredeki yaylalarda, derelerde, şelalelerde çıkacağınız yürüyüşte onlarca çiçek keşfedebilir, yazın ruhunuzda yarattığı kuraklık duygusundan kurtulabilirsiniz. Bölgede düzenlenen ekoturlara danışmanlık yapan Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Necmi AKSOY, Hürriyet Seyahat için yazdı.
Bir doğa manzarası hayal edin; içinde yüksek dağları, ulu ormanları, derin vadileri, şelaleleri, berrak akan dereleri, gölleri, yaylaları ve yüzlerce renkli çiçeği barındırsın. Böyle bir yer varsa, yeryüzündeki cennet olabilir mi, diye sormadan edemeyiz kendimize. Ve böyle bir yeryüzü cennetinin varlığından şüphe ederiz. Eğer böyle bir yeryüzü cennetini ve barındırdığı ormanları, dereleri, yaylaları, şelaleleri, gölleri ve çiçekleri görmek isterseniz, Düzce’nin güneyinde batı-doğu doğrultusunda uzanan Elmacık Dağları’na ve bu dağların eteğindeki Efteni Gölü’ne gitmelisiniz.
İKİ İKLİMİN KESİŞME NOKTASI
Düzce, coğrafik konumu ve jeomorfolojik yapısı nedeniyle çok zengin bir bitkisel çeşitliliğe sahip. Bu özelliklerden dolayı, kendine özgü bir yapısı var. İçinde bulunduğu lokal Melen Çayı Havzası iki büyük havzanın, Sakarya ve Filyos Çayı havzalarının arasında. Güneyinde Abant dağ silsilesine uzanan Elmacık Dağları, doğusunda Bolu-Semen Dağları, kuzeyinde Kaplandede ve batısında Çam Dağı, Düzce Melen Havzası’nı tamamen kapalı alan haline getirmiş. Bu havzanın güneyindeki Elmacık Dağları zengin bitki örtüsü ve su kaynakları nedeniyle Batı Karadeniz Bölgesi’nin en önemli doğal kaynak rezervlerinden birisini oluşturur. Bu kapalı havzanın Karadeniz’e tek çıkış noktası Melen Çayı son zamanlarda yapılan projelerle İstanbul’a su sağlayan en önemli su kaynağı haline geldi.
Dağların birbirine paralel ve birden yükselmesi iklim çeşitliliği sağlar. Akçakoca’dan itibaren dağların denize dönük ön yamaçlarında Akdeniz iklimi, sonra Karadeniz iklimi, güney yamaçlarında ılıman bir Akdeniz iklimi, kuzey yamaçlarında ve yukarı çıktıkça ise nemli bir Karadeniz iklimi görülür. Karadeniz ve Akdeniz bitki örtüsünün kesiştiği bu özel coğrafyaya güneyde Mudurnu’dan gelen İç Anadolu step bitki örtüsü de katılır. Bu durum Düzce’ye çok zengin bir bitkisel çeşitlilik sunar. Değişken jeomorfolojik yapısı nedeniyle kapalı havzalarla derin vadilere bölünen Düzce Melen Havzası, mikro klimatik özellikleri nedeniyle bu bölgeye özgü nadir ve endemik bitkilerin bu bölgede yaşamasını mümkün kılar. Bölgesel bitki geçiş noktalarına sahip Elmacık Dağları; Efteni Gölü, Aksu Suyu Vadisi, Uğur Suyu Vadisi, Çiçekli, Odayeri, Balıklı, Pürenli, Kardüz Yaylaları, Güzeldere ve Samandere Şelalesi gibi zengin flora ve vejetasyon ekosistemlerini, doğa anıtlarını, nadir ve önemli bitki habitatlarını barındırır.
EFTALYA’NIN AŞKI GÖLDE BAŞLADI, GÖLDE BİTTİ
Zengin ormanlardan, yaylalarından akıp gelen dereler Elmacık Dağları’nın eteğindeki Eftani Gölü’nü besler. Göl çok sayıda nadir bitki türünü barındırır, su kuşlarına ev sahipliği yapar. 100-150 yıl önce göl yaklaşık 70 kilometrekare alanı kaplarmış. Etrafı dişbudak ve kızılağaçtan oluşan subasar ormanlarla çevriliymiş, yüzlerce kuş ve çok çeşitli balık türüne ev sahipliği yapan önemli bir sulak alanmış. 1950’lerde başlanan çalışmalarla, tarım alanı açmak ve sıtmayla mücadele amacıyla Efteni Gölü’nün büyük kısmı kurutulmuş. Elmacık Dağı ile göl arasındaki Kuzey Anadolu Fay (KAF) Hattı’nın etkileri ile oluşan su kaynakları olmasa Efteni Gölü şimdiye kadar kurumuştu. Günümüzde özellikle yaz mevsimde su seviyesinin düşmesinden ve oksijen oranının azalmasından dolayı gölde yaşayan yayın balıklarının yaşamı tehlikede.
Gölün isminin Bizans prensesi Eftelya’dan geldiği söyleniyor. Bizans ordusu savaştan dönerken gölün kıyısındaki alanda konaklamış. Yolda prenses Eftelya’nın ellerinde ve yüzünde yaralar çıkmış. Göl kıyısında yerden çıkan sıcak sularla banyo yapan prensesin tüm yaraları ertesi sabah iyileşmeye, cildi güzelleşmeye başlamış. Bunu gören Bizans imparatoru bu göl kıyısındaki sıcak su kaynaklarının olduğu yere hemen bir hamam inşa edilmesini istemiş. Prensesin yanına bakıcılarını bırakıp ayrılmışlar. Yaraları iyileşen ve güzelleşen prenses göl üzerinde sandalla gezinirken, karşı kıyıdaki dağ eteklerinde yaşayan bir Osmanlı delikanlısına gönlünü kaptırmış. Karşılıklı olarak birbirlerini ziyaret etmeye başlamışlar. Birgün sevgilisine giderken prensesin kayığı batmış, boğulmuş. O günden sonra gölün adına Efteni demişler. Bundan dolayıdır ki göl kenarındaki Hamamüstü Köyü’ndeki kaplıcalar şifa kaynağı kabul edilir.
Şimdilerde Efteni Gölü’nün suları azaldı, su seviyesi etrafına çekilen bentler sayesinde belirli bir seviyede tutulabiliyor. Su seviyesinin azalması ve gölde yapılan aşırı otlatma sonucu dünyada sadece Efteni Gölü’nde yaşayan ve Prenses Eftelya’nın ruhunu taşıyan, Anadolu Aklar Otu’nun nesli yok olma riskiyle karşı karşıya. Artık gölün sarı ve beyaz nilüferleri yalnız kalacak. Elmacık Dağları denince akla zümrüt yeşili ormanları gelir. Bu ormanlarının en meşhuru Çiçekli ve Balıklı Bölgeleri’ndeki ulu kayın ormanlarıdır. Pürenli, Odayeri ve Torkul’daki köknar, Kardüz’deki sarıçam, güneydeki karaçam ormanları doğal yaşlı yapıda zengin bir orman yapısını barındırır. Bu ormanlardaki ağaçların çapları 1-1.5 metreye, boyları 20-25 metreye ulaşır. Zengin biyolojik çeşitliliğe sahip Elmacık ormanları uzun yıllardır sanayiye hammadde sağlıyor. Günümüzde bu ulu ağaçların orman ürünü olarak üretimine devam ediliyor.
Ekoturizme ağırlık verin, Elmacık Dağları’nı öldürmeyin
Elmacık Dağları’ndaki bitkilerin yüzde 10’u endemik, yani sadece bu bölgede yetişiyor. Bu açıdan Önemli Bitki Alanları (ÖBA) kriterine sahip, rahatlıkla milli park ilan edilebilir. Batı Karadeniz’in en önemli bölgelerinden biri. Elmacık Dağları’na yapılması planlanan barajlar, yollar ve plansız turizm yatırımlarıyla bu doğal bitki cenneti yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Elmacık Dağları’na özgü, Düzce pelemir otu daha şimdiden süren baraj ve yol inşaatları nedeniyle tehlikeye girmiş durumda. Bölgenin en yüksek zirvesi, 1730 metre irtifadaki Kardüz Yaylası’na, yüksek dağ çayırlarını bozacak kayak tesisi yapılması düşünülüyor. Buzul Çağı’ndan günümüze ulaşan yüksek dağ çayırları ekosisteminin önemli bir parçası, bu nedenle bozulmadan korunmalı. Bölgede uygulanacak turizm faaliyetlerinin doğaya uygun şekilde ekoturizm kapsamında yapılması gerekiyor. Nitekim 2003’ten bu yana flora turları düzenlenmeye başlandı. Gelecek nesillere bırakacağımız bu doğa mirasını, saklı bitki cennetini birlikte koruyalım.
Hürriyet/ seyahat - 18 Ağustos 2008